Yapay Zeka ve Psikoloji—Geleceğin Terapi Aracı mı, Tehdidi mi?
- Emir Tatar

- 23 Ağu
- 2 dakikada okunur

Son zamanlardaki yapay zekâ (AI) yükselişi ile birlikte hayatımızda birçok şey değişmeye başladı. Eğitimden sağlığa, gündelik hayattan iş dünyasına kadar her alanımızda bu sistemlerle etkileşim kurar hale geldik. Bunlardan biri de kendi yaşamımızdaki sorunlarımızı paylaşmak oldu. Peki gerçekten AI sohbet botları geleceğin terapistleri olabilir mi? Hatta gelecekte psikologların mesleğini yapay zekâ modelleri devralabilir mi? Bugün bu sorular üzerine konuşacağız.
Yapay zekânın hızlı yükselişi hepimizin hayatını kökten değiştirdi. Öyle ki son verilere göre insanlar artık merak ettiklerini Google’da aramak yerine doğrudan yapay zekâya sormayı tercih ediyor. Bu teknolojinin hayatımıza etkilerini detaylı şekilde değerlendirmek için henüz erken olsa da şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: AI, hayatımızı kökten değiştirmeye başladı ve hız kesmeden ilerliyor.
Bu değişimlerden biri de yapay zekâyı dertlerimizi paylaşacak bir araç olarak kullanmaya başlamamız. Eminim çoğunuz en az bir kere, yapay zekâ ile bir terapideymiş gibi konuşmuşsunuzdur. Ben bile psikoloji öğrencisi olmama rağmen zaman zaman derdimi paylaşarak onunla dertleştiğim oldu ve bunun utanılacak bir şey olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Aksine, faydalı bir deneyim olarak görüyorum.
Neden mi? Çünkü günümüzde herkesin psikoloğa ya da terapiste bütçe ayırma imkânı yok. Ülkemizin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar maalesef günden güne kötüleşiyor. İnsanlar en temel ihtiyaç olan gıdaya bile ulaşmakta zorlanırken terapiye bütçe ayırmak zorlaşabiliyor. Böyle bir ortamda bu tür araçlar devreye giriyor. Ayrıca insanlar çoğu zaman dertlerini en yakınıyla bile paylaşmaktan çekinebiliyor. İşte burada yapay zekânın avantajı devreye giriyor: karşınızda sizi yargılayacak biri olmaması.
Yapay zekâ ile konuşurken istediğinizi özgürce anlatabilirsiniz. Üstelik hangi dilde konuşursanız konuşun, yapay zekâ size hep nazik ve tarafsız bir şekilde yanıt verir. Bu, kişiyi rahatlatır. Peki bu durum ileride psikologları tehdit eder mi? İnsanlar profesyonel destek almayı bırakıp tamamen yapay zekâya mı yönelir?
İstatistikler gösteriyor ki bu sorunun cevabı şimdilik hayır. Bunun birkaç temel nedeni var. Yapay zekâ uygulamaları gerçekten iyi birer dinleyici olabilir. Ancak terapide kullandığımız en temel şeylerden yoksundurlar: empati yeteneği ve insan olma gerçeği.
Yapay zekâ milyonlarca veriyle eğitilmiş olabilir, doğru kelimeleri seçebilir, sakin ve destekleyici bir dil kullanabilir. Ama gerçek empatiyi, yani karşınızdaki insanın duygularını hissedip ona göre karşılık vermeyi başaramaz. Çünkü empati yalnızca doğru kelimeyi seçmek değil; aynı zamanda ruh hâlini sezmek, sessizlikleri, göz temasını, beden dilini anlayabilmektir. Terapide karşınızda “ben de senin gibi bir insanım” duygusunu veren birinin olması, kişinin yalnız olmadığını hissettirmesi açısından çok kıymetlidir. Yapay zekâ ne kadar gelişirse gelişsin, bu bağı kurması imkânsıza yakındır.
Peki yapay zekâ terapistler için tamamen bir tehdit değilse nasıl bir rol üstlenebilir? Aslında cevap basit: Yapay zekâ, bir psikoloğun yerini almak için değil; onu destekleyen bir araç olarak kullanılabilir. Randevu aralarında danışana hatırlatmalar gönderebilir, ev ödevlerini takip etmesine yardımcı olabilir, basit kaygı azaltma egzersizlerini yönlendirebilir ve hatta terapiye başlamadan önce ön değerlendirme soruları sorarak bilgi toplayabilir. Bu açıdan bakıldığında yapay zekâ, terapistlerin işini kolaylaştıran bir asistan rolünü üstlenebilir.
Sonuç
Unutmamız gereken nokta şu: Psikoloji yalnızca bilgi paylaşımı değil, insandan insana bir etkileşimdir. Yapay zekâ çok şey öğretebilir, dinleyebilir, sakinleştirebilir ama insanın ruhuna dokunan sıcak bağı kurmak hâlâ psikologların elinde.


Yorumlar